ercan43
ercan43 (üye)
İstanbul / Amatör

13 Şehit 7 Yaralı

Bugünkü terör bilançosu 13 şehit 7 yaralı.

2002 de terörü sıfır noktasında devir alan üçüncü ve ustalık dönemim deye böbürlenen bu hükümetin ülkeyi getirdiği nokta bu.

Şehit ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Bu beceriksiz Hükümetin bir an önce işi bırakmasını can-ı gönülden istiyorum.
Daha kötü şeyler yazmamak için kendimi zor tutuyorum...

#ercan43' tarafından 14.07.2011 18:13:45 tarihinde düzenlendi.

Tarih: 14 Temmuz 2011, 18:13 - İp: 217.***.**6.227
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

13 ŞEHİT OLAYINDA SORULAR VE İŞTE CEVAPLARI


22.07.2011 15:02


13 Mehmetçiğimizin, Diyarbakır-Silvan’da şehit edilmesinden sonra, yandaş kalemlerin ilk hedefi her zaman olduğu gibi yine Türk ordusuydu. Bu grubu kendi içinde ikiye ayırırsak; birinci grup “Ergenekon yaptı” ve benzeri senaryoların seslendirdi; ikinci grup ise “Komutanlar hatalı” iddialarını… Sözde soru işaretleri vardı.
Genel olarak ileri sürdükleri soru işaretleri şunlardı:
-El bombasıyla bu kadar şehit olur mu?
-Yangın çıkar mı?
-El bombasını atanlar neden yangından etkilenmedi?
-Komando pusuya düşer mi?
-Terörist grup hakkında herhangi bir istihbarat alınmadı mı? Alındıysa neden değerlendirilmedi?
-Askerleri kendi uçaklarımızdan atılan bombalar mı vurdu?
-Yangın da aynı şekilde uçaklar tarafından mı çıkarıldı.
Bunlar ortaya atılan sorular içinde en sık tekrarlananlar. Akıl sınırlarının dışında kalan diğer soruların arasında en çok bunlar soruldu.
Bunlar, konu hakkında hiçbir fikri dahi olmayanların sorabileceği sorular. Ama bunları soranlar öğrenmek için değil, kamuoyunun kafasında şüpheler bırakmak için soruyorlar. Televizyonlarda bilmiş tavırlarla ahkam keserken bir de “terör uzmanı” gibi sıfatlar kullanıyorlar.
Gelin gerçekten konunun uzmanı olan kişilerin bu sorulara verdikleri cevaplara bakalım. O zaman, bu sorular üzerinden kara propaganda yapanların bilgisizlikleri ve art niyetleri daha iyi anlaşılacaktır.


1. El BOMBASIYLA BU KADAR ŞEHİT OLUR MU?

Cevap: Daha fazla bile olabilir. Bir el bombası patladığında 20 m. yarı çapı bir daire içinde, bir şemsiye gibi etrafa saçılan 30-40 şarapnel parçasıyla öldürücü etkiye sahiptir. Kaldı ki, bir çatışmada birden fazla el bombası atılabilir. Bu olayda da onlarca el bombası, roketatar ve buna ek olarak binlerce mermi kullanılmış.

2.YANGIN ÇIKAR MI?

Cevap: Bölgede sıcaklık 40 dereceyi bulmaktadır. Otlar kuru ve yüksektir. Bölge bodur meşelerden oluşan bir orman arazisidir. Bu koşullarda değil el bombası, bir izci mermi bile kolaylıkla yangın çıkarır. Sırf bu nedenle askeri birliklerdeki atış alanlarının ağaçlarla bağlantısını kesen toprak setler vardır. Kaldı ki sırf yangın çıkarmak için kullanılan, yangın el bombaları vardır, Rus yapımı olan da vardır, Alman yapımı olan da… Ve PKK bunları sıkça kullanır.
Ayrıca çatışmada roketler kullanılmış olması, yangın için yeterlidir. Teması kesip kaçmak isteyen terörist için o siyah dumanlar son derece faydalı bir perde oluşturur.

3.EL BOMBALARINI ATANLAR NEDEN YANGINDAN ETKİLENMEDİ?

Cevap: Etkilendi. İki PKK’lı yanarak öldü ama etkilenmeyebilirdi de… Eğer ilk yangınları başlattıktan sonra teması kesip sıyırabilselerdi etkilenmezlerdi ama Mehmetçik buna izin vermemiş, çatışmıştı.

4.KOMANDO PUSUYA DÜŞER Mİ?

Cevap: Ortaya atılan soruların en saçma olanı budur. 15 Temmuz günü CNN Türk’te Sedat Laçiner tarafından dillendirildi. Pusu bir tesadüf muharebesi değildir. Yer ve zaman seçimini pusuyu kuran yapar. Bütün komandolara bu konuda öğretilen en temel bilgi şudur: PUSUYA DÜŞMEMEK VEYA PUSUDAN KURTULMAK diye bir şey yoktur, PUSUYA KARŞI KOYMA vardır…
Pusuyu kuran, hep bir adım öndedir, çünkü kaçmaktadır. Peşinde olanları izlemektedir. Dahası belli bir istihbarata sahiptir. Nitekim pusuya düşürülen askerler başarıyla karşı koymuş ve yedi PKK’lıyı ölü ele geçirmiştir.
Kaldı ki “pusuya düşer mi?” denilen komandolar da etten ve kandan oluşan insanlardır; robot değildir. Terörle mücadele, özellikle Silvan, Kulp, Lice, Hani gibi kaçana avantaj sağlayan, taktik arazi arızalarının bol olduğu bölgelerde, ilk ve doğru yere konumlanan daima avantajı elinde tutar. Pusuyu kuran sadece birkaç kişi bile olsa, arazi, bütün sayı ve silah dengelerini değiştirir.
Böyle bir arazide, Tim’in, göz irtibatını kolay kaybedebileceğinden dolayı, geniş bir arazi parçasına yayılması pek kolay değildir. Bu nedenle el bombası, roketatar gibi silahların toplu etkileri daha çok olur. Yüksek otlar ve orman, sızma için mükemmel bir yardımcı unsur olmakla birlikte, gece görüş cihazı ver termal kameralardan beklenen verim alınamaz. Birliğin hızlı reaksiyon vermesi, eğitimi, emir komuta imkanları ve teçhizatı dışında sahip olduğu hiçbir avantaj olmamasına rağmen, bunların en iyi şekilde kullanıldığı, pusuya düştükleri ve yangının ortasında kaldıkları halde 7 teröristin ölü ele geçirilmesinden ve terörist grubun 3 saat boyunca teması kesip kaçmasına izin vermemelerinden bellidir.
Unutulmamalıdır ki, dünyanın en iyi askerleri bile pusuya düşer çünkü pusu kararını, pusuyu kuran verir, birlik bu kararı en fazla etkileyebilir…Eğer kaçan grup sıkışmışsa ve arazi ona iyi bir fırsat sunmuşsa bunu kullanır. Hiçbir şey o “uzmanların” ofislerinden görüldüğü kadar kolay değildir.

5.Terörist grup hakkında herhangi bir istihbarat alındı mı? Alındıysa neden değerlendirilmedi?

Cevap: 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de Türk Özel Kuvvetler personelinin Amerikalılar tarafından gözaltına alınmasından sonra, yürüttükleri irtibat görevi, Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülmeye başlamıştır. Bu noktada istihbarat kaynaklarının büyük ölçüde değişmiş olması kaçınılmazdır. Bu durum, 2003 yılına kadar ve sonraki dönemde terör eylemlerinin yıllık oran bazında karşılaştırılmasıyla anlaşılabilir.
İki ana istihbarat kaynağımız bulunmaktadır. Birincisi ABD makamlarıdır. Orasını anlatmaya bile gerek yok. Diğeri kendi kaynaklarımızdır. MİT ve bölge halkıyla sıkı ilişkileri bulunan Emniyet kaynakları başlıca istihbaratı sağlar.
Bu noktada soruyu yeni sorularla cevaplayalım:
a)Bölgedeki grubun varlığı hakkında neden istihbarat yoktu?
b)Bazı askerlerin operasyondan önce evlerini aradıkları biliniyor. Acaba telefonları mı dinlendi? Genelkurmay Başkanı hatta GES Komutanı’nın bile telefonlarını dinleyip internette yayınlayanlar, bu telefonları da dinleyip PKK’ya bilgi vermiş olabilir mi?
c) Bu telefonları dinleyenler başka telefonları da (mesela komutanların özel hatları) dinlemiş midir?
d)Bunlar kim veya kimlerdir? Mesela ülkedeki dinleme terörünün failleri olabilir mi?
Yandaşlar bu soruları da sorabilirler mi?
“Askeri İstihbarat veya Jandarma’nın istihbarat kaynakları yok mu sorusunun, Ergenekon, Balyoz gibi davalardan sonra bir anlamı olmadığını da hatırlatalım. Yani İstihbarat’ın ana kaynağı askerler değildir… Eğer bir istihbarat zafiyetinden söz edilecekse bu soru doğru yere sorulmalıdır.
Rütbesi, makamı ne olursa olsun herkesi dinleyebilen kâh internette yayınlayan, kâh isimsiz zarflarla savcılara gönderen, kimin kontrol ettiğini herkesin bildiği halde bilmiyormuş gibi davrandığı bir istihbarat gücü vardır. Bunun yasal olanı vardır, yasadışı olanı da…
İstihbarat zafiyeti bunlardan yasal olanına, PKK’ya istihbarat gidip gitmediği de yasadışı olanına sorulmalıdır. Bu koşullarda yandaşların bu soruları sormaları pek kolay değil.

6.Askerlerimiz uçaklardan atılan bombalar mı vurdu, yangını da onlar mı çıkardı?

Cevap: Silvan’daki çatışmaya uçaklar katılmadı. Zaten iddia edildiği gibi uçaklar bombalamış olsaydı ortaya çıkacak olan 8-10 metrelik kraterlerin görülmesi gerekirdi. Yani, uçak iddiası tamamen haya ürünü…

Sonuç:
“Bu konu hakkında bilgi sahibi değilim” diyebilmek belli bir erdem ve bilgelik gerektirir.
Zaten en büyük sorunumuzda bu değil mi? Her şeyi bildiğini söyleyenlerle dolu ortalık.

Buna, şehitlerin bedeni üzerinden Türk ordusuna saldıracak cüretârlık da eklenince, ortaya bu sorular soran “uzmanlar” çıkıveriyor.

Askerleri arasında bile farklı yorumlar olmasının nedeni aynı. Emekli Orgeneral, “30 metre dibine kadar nasıl sızarlar, hata var” diyebiliyor örneğin, hep alışık olduğu karargah ağzıyla… Ama birkaç kez yaralanmış bir üsteğmen, “PKK saldırısında çok fazla olağanüstü durum aramaya gerek yok. Ne yazık ki, doğru yer ve doğru pozisyonu alan, çatışmalarda üstünlük sağlıyor. Terörle mücadele sanıldığı kadar kolay değildir.” diyor. Kim haklı? Elbette üsteğmen… Çünkü uzmanlık teorik birikimin yanında fiili tecrübeyi de gerektirir. O nedenle bu konuda konuşanlar daha dikkatli olmalı, bu kadar kolaylıkla konuşmamalı.

Yandaş kalemleri bir kenara bırakalım çünkü onlar bilse de bilmese de konu orduya saldırmak olunca sınır tanımıyor. Ama değerli bir köşe yazarının şu cümlesini örnekleyelim: “Ve lütfen: askerleri korumasız şekilde ateşin içine yönlendirerek değil, havadan-karadan kuş uçurtmayacak desteği vererek yapsınlar. Yüreğimiz yanmasın artık!”

Duygusal bir anda yazılmış, sıfır bilgiye dayalı ve arada görev yapan insanları “ihmal” töhmetiyle karşı karşıya bırakan bir cümle… Ateşin içine girmeden “havadan-karadan” nasıl destek verilebilir ki? Lütfen bunu yapmayın, bu konuyu bilenlere sorun. Yıllar önce basında sıkça yer alan konulardan biri de şuydu “çelik yelek yok, o yüzden askerler vuruluyor.” Tartışma büyünce çelik yelek giyme sorunluluğu çıktı. Ağır, hareketi engelleyen ve arazide kullanımı imkansız olan bu teçhizat yıllarca orada görev yapanların başına bela oldu. O çelik yeleği giydiği için yaralananlar, vurulanlar oldu. Şimdi depolarda çürüyor, kimse kullanmıyor. O tartışma da böyle başlamıştı… Yazdıklarımız, yanlış bile olsa halkı etkiliyor, unutmayın.

Herkes birazcık ekonomi bilir, çünkü geçimini sağlıyor, maaşını idare ediyor, gelirini giderini denkleştirmeye çabalıyor.
Herkesin bir siyasi fikri vardır, çünkü kitap, gazete okuyor, oy kullanıyor, günlük siyaseti takip ediyor.
Arabalar hakkında herkes bir şeyler bilir. Kimse Formüla-1 pilotu değildir ama trafikte araba sürüyordur. Makine mühendisi değildir ama, arabanın lastiğinin patladığını anlar.

Ama kaçınız terörle mücadelenin teorik ve fiili boyutuna gündelik hayatında yer veriyor? Yani sadece bilmek yetmiyor. O yüzden lütfen o kahramanları yargılamayın ve bir yorum yaparken bilmediğiniz konuda konuşmayın. Hatıralarına birazcık saygılı olun lütfen…
Mehmet Yiğittürk
Odatv.com

LİNK

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 18:30 - İp: 88.***.**5.41
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

bırak okyanus bunları artık. kimse yutmamakta. herkis çocuklarımızın kirli oyunakuban gittiklerini biliyor artık. beni inanmıyorum. kimsede inanmıyor.

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 20:33 - İp: 78.***.**5.143
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

emmi evliyadan biri bir gün diye başlamayan hiçbir hikayeye masala inanmazsınız siz
bu bilinen bir mefhum zati

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 21:55 - İp: 85.***.**2.4
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

ben bilmem emmi. sen niye geçerkennesi uğramadın baken emaneti tevdi mukabili.

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 22:03 - İp: 78.***.**5.143
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

emmi giderkene gecenin geç ve yıldızsız bir vakti geçtim altındeş tabelasının önünden
hanıma da gösterdim ahanda köylü bu obada yaşamakta diye

zati öteki gün öylen düğün yemeğine zor yetiştim

emmi o yol km bazında kısa lakin dolambaçlı dağ yollu vs bir yer

ikinci mefhum sabah 6-7 afyonda idim
özdilek açılmamış idi nasıl iş yol üstü tesisi kapalı olur

sonra açma aldım çay içtim yola devam ettim

çünkü uyumuş idim bir ara

dönüş izmir yolundan geldim emmi

lakin salı günü tura çıkmaktayım
belki dönüş neyim senin o taraftan olabilir

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 22:25 - İp: 85.***.**2.4
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

Ne turu emmiselli bey. İş turu mu tatil turumu. uğra bekleriz. keza nakitsel sıkıntı içindeyim. oğlanların altın mukabililerine sırdım.

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 22:42 - İp: 78.***.**5.143
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

altın çok pahalandı emmi
günü gününe kuruş kuruş takip etmekteyim

altın takılacak devir deyil zira

 

Tarih: 24 Temmuz 2011, 23:34 - İp: 85.***.**2.4
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

emmi şu her10 mevzusuna da bir teğet manasında açıklık zikredelim.

şimdi emmi evliyadan biri bir gün

devamı aşağıda emmi

MİT NEDEN SUSUYOR?



23.07.2010 00:02

*) Heron vakası özetle şöyle: Bir subay diğer subaya telefonda şöyle söylüyor: “Adamlarımız (PKK'lılar) çok ağır zayiat verdi. Heronları ya düşürün ya da koordinatlarını değiştirin.” Öbürü de “Çaresine bakarız” yanıtını veriyor.

Dillere pelesenk olduğu için Heron vakasını yeniden anlatmanın bir gereği yok. (*)

Odatv’nin bugün yayınladığı “MİT Askerleri Nasıl Dinledi?” başlıklı haber geniş yankı buldu.

Heron vakasını soruşturan ve sonrasında kendisini bir şekilde hapishanede bulan Savcı - Hakim Albay Zeki Üçok Odatv’ye açıklamalarda bulundu.

Üçok’un her cümlesi şaşırtıcı ve tek tek irdelenmeyi hakediyorlar.

- MİT’in PKK casusluğu vakasını subayların telefonlarını dinleyerek ortaya çıkardığı iddia ediliyor. Dinleme yasal değil. MİT’in resmi görüşü “merkezi yerlerdeki ankesörlü telefonları rastgele dinleriz” şeklinde.

Oysa…

Teknik takibe takılan (dinlenen) ankesörlü telefon Ankara Etlik adresli. Etlik semti ise kentin merkezi semti değildir.

Henüz kesin olarak teyit edemesek bile MİT’in takibi kişi temelli gibi görünüyor. Tabi bunu en iyi MİT açıklayabilir ama nedense suskun kalmayı tercih ediyor.

- Türk Silahlı Kuvvetlerinde Fırat ismindeki bütün subaylar soruşturmadan geçiriliyor. ÇÜNÜK Kara Kuvvetmeri Savcısı “konuşmanın bir yerinde Fırat ismi geçiyor” diyor. Ama olayı Hava Kuvvetleri adına soruşturan Albay Üçok “Ben konuşmalarda böyle bir isim duymadım” diyor.

Böyle saçma sapan bir durum olabilir mi? Önümüzde tek bir seçenek var. İki savcıdan biri yalan söylüyor. Acaba hangisi?

Üçok, - açıkça ifade etmese de- “Kara Kuvvetleri Savcısı yalan söylüyor” diyor. Peki karacı savcı ne diyor? Bilen yok. Sorup soruşturduğunuzda da derin bir sessizlikle karşılaşıyorsunuz.

Tabi kim yalan söylüyor sorusuna en başta yanıt verebilecek kurum MİT. Ancak MİT’in bu konuda da sessiz kalacağını tahmin etmek zor değil. Deliğe bir taş atmışlar, akıllıların nasıl çıkaracağını izlemekle meşguller.

- Soruşturmada şüpheli olan bir de amiral varb Amirali bu işe sokan ise bir ihbar mektubu. İşte bu noktada durmak gerekiyor. Heron casusluğu gibi son derec e konspiratif bir iddia ihbar mektuplarına konu oluyorsa korkmak gerekiyor. Çünkü bu tür vakalar son derece sınırlı sayıda personel tarafından bilinebiliyor ya da işlem konuluyor. İhbar mektubu denildiğinde komplo – tezgah ihtimalinin arttığını not etmek gerekiyor.

- Albay Üçok, şöyle söylüyor: “Ankesörlü telefondan arandığı iddia edilen telefonun Selami Selçuk Ç ile hiç alakası yok. Telefon Selçuk Ç.İle alakasız 3. bir ismin üzerine kayıtlı. Bu isim yakalandı ve soruşturuldu. Bu kişi olaylarla ilgisi olmayan gariban bir vatandaş çıktı. Keza en baştan beri söylediğim gibi Selami Selçuk Ç. o sırada İtalya/Napoli'de görevli ve Türkiye’den ankesörlü bir telefondan bu konuşmayı yapacak durumda değil.”

O tarihte Kara Kuvvetleri Komutan Orgeneral İlker Başbuğ’dur. Başbuğ’nun bu dosya ile yakından ilgilendiğini ve “bizzat soruşturma emri verdiği” biliniyor. Albay Üçok yukarıdaki açıklamaları ile Başbuğ’a da meydan okumuyor mu? Peki Başbuğ’nun bir açıklaması var mı? Açıklama için sabırla beklemek gerekiyor.

- Soruşturma sürecinin daha dramatik boyutları da var. Albay Üçok “Sözkonusu olaydaki konuşmada basında yer alanların aksine ‘Yarbay, Üsteğmen ya da PKK, Heron’ gibi hiç bir kelime geçmiyor. Basında yer alan iki isim hayatlarında hiç karşılaşmamış hiç bir telefon ya da yüzyüze irtibatları yok” diyor.

Hadi buyurun buradan yakın.

Heron vakasının müellifi MİT olduğuna göre, ilk açıklamayı yapma görevi de MİT’e düşüyor.

(*) Heron vakası özetle şöyle: Bir subay diğer subaya telefonda şöyle söylüyor: “Adamlarımız (PKK'lılar) çok ağır zayiat verdi. Heronları ya düşürün ya da koordinatlarını değiştirin.” Öbürü de “Çaresine bakarız” yanıtını veriyor.

Hikaye böyle ve fena halde çocuksu görünüyor.

Öte yandan sesi soluğu pek çıkmayan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül “Herkes hesabını verecektir” diyerek olayın hem varlığını hem de iddianın gerçekliğini teyit ediyor.

Odatv.com



LİNK MAHİYETİNDE İMBAL NOKTASI

 

Tarih: 25 Temmuz 2011, 00:02 - İp: 85.***.**2.4
selcuk.t
selcuk.t (üye)
İstanbul / Amatör

* MİT yalan söylüyor,
* Kara Kuvvetleri Savcısı yalan söylüyor,
* Başbuğ bu yalanların peşinden koşuyor.

Birtek Üçok doğruyu söylüyor. Nereden biliyoruz?

Delil 1: Dinleme yasal değil.

Dinleme yasal değilse -ki bu Üçokun iddiası- dinlenenler de hayal oluyor tabii ki. Çünkü insanlar sadece yasal olarak dinlendikleri zaman telefonda gerçekleri konuşuyor.


Delil 2: Üçok, - açıkça ifade etmese de- “Kara Kuvvetleri Savcısı yalan söylüyor” diyor.

Bak bu delile lafım yok. O diyorsa tamam. Başka delile de ihtiyaç yok zaten. Allah için, "iddia edildi" dememiş haberde. Adamlar ilkeli gazetecilik yapıyor arkadaş.

----

Bunu bir de orduya laf ettirmem nidalarıyla koymuşlar ya bu başlığa, en komiği de bu olmuş. Böyle rakipleri olduğu sürece Erdoğanın sırtı yere gelmez artık.

Bu kadar odatv takip edince böyle oluyor demek ki... "İddia edildi" haberciliğinden hoşlanmayanların ne tür habercilikten hoşlandıklarını da öğrenmiş olduk böylece. Ama pekişmesi için birkaç odatv haberi daha istiyoruz bu sayfalarda... Malum, ilkeli gazeteciliğe sık rastlanmıyor son zamanlarda.

Aynı dehaların yine fantastik kurgu-komedi türünde yayınladıkları diğer bir hikaye de devam eden mahkemelerdeki iddiaların teker teker çürütüldüğü temasını işliyor. Sanırım onların sonunu da paralel evrenlere falan bağlayacaklar. Herkese tavsiye ederiz, onlar da çok eğlenceli. Ve ibret dolu...

 

Tarih: 25 Temmuz 2011, 06:53 - İp: 68.***.**0.25
frankenstein
frankenstein (üye)
İstanbul / Amatör

Ben Zeytinburnun'da oturuyorum. 1 haftadır burda hergün PKK'lılarla çatışıyoruz. 2 gundür bir sessizlik var. Polis PKK lı göstericilerle karşı karşıya gelince kalkan kaldırıp bekliyor. Biz toplandığımız zaman biber gazı, plastik mermi Allah ne verdiyse.

Bilgi olarak sunayım dedim. Demem o ki ; Vatandaşına "Sen Kimsin Lan" diyen Polis'in korumaya çalıştığı bir ülkede yaşıyoruz fazla şaşırmamak lazım bu haberlere.

 

Tarih: 25 Temmuz 2011, 13:26 - İp: 78.***.**4.233