chestnut
chestnut (üye)
Bursa / Meraklı

"mustafa" Bir Atatürk Filmi




Yönetmen : Can Dündar
Senaryo : Can Dündar
Filmin Türü : Belgesel
Orijinal Adı : Mustafa
Yapımcı Firma : Ntv, Ko'medya
Yapım Yılı : 2008
Yapım Ülkesi : Türkiye
Orijinal Dili : Türkçe
Resmi Sitesi : mustafa.com.tr
Dağıtıcı Firma : Warner Bros
Vizyon Tarihi : 29.10.2008

http://www.mustafa.com.tr/






Can Dündar’ın yazıp yönettiği “Mustafa”da anlatılanlar resmi şablonlarla sınırlı değil. Film için, Atatürk’ün daha önce görülmemiş fotoğraflarına, not defterlerine ulaşıldı. Sevdiği müzikler, söylediği sözler derlendi.

NTV ve Ko’Medya seyirciyi Atatürk’le yeniden tanıştırmaya hazırlanıyor. “Mustafa”, Atatürk’ü askeri, siyasi ve insani yönleriyle anlatıyor. Onu benzerlerinden ayıran, anlatılanların resmi dilin dışına çıkması...

Can Dündar ve ekibinin hazırladığı film için, Atatürk’ün ayak bastığı her coğrafyanın izinden gidildi. Selanik’ten Şam’a, Berlin’den Sofya’ya... Doğduğu odadan, hayatını kaybettiği odaya kadar Mustafa Kemal’in hayatının her karesi için kilometrelerce yol kat edildi.

Atatürk’ü şablonlardan kurtarmaya çalıştık
Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arşivleri başta olmak üzere, yerli ve yabancı pek çok arşiv özel izinle açıldı. Atatürk’ün daha önce görülmemiş fotoğraflarına, hatıralarını yazdığı not defterlerine, yakınlarına yolladığı çok özel mektuplarına, günlüğüne, elyazmalarına ulaşıldı. Onu anlatan kitaplar, yerli yabancı basın, diplomatik yazışmalar tek tek tarandı. Geride bıraktığı eşyalar, anılar, belgeler, çalıştığı karargahlar, yaşadığı evler, sevdiği müzikler, söylediği sözler derlendi.

Filmde eski siyah beyaz görüntüler ve resmi şablon yerine, modern animasyon teknikleri ve samimi bir dil kullanıldı.

MÜZİKLERİ GORAN BREGOVIC YAPTI
Filmin müziklerini, Atatürk gibi Balkanlardan yetişmiş ünlü müzisyen Goran Bregovic besteledi. 29 Ekim’de vizyona girecek “Mustafa”, seyirciyi, özellikle de yeni nesli Atatürk’ü yeniden keşfe davet ediyor.

Farklı bir Atatürk portresi sunmayı amaçlayan, Atatürk’ün askeri, siyasi ve insani yönlerini resmi dilin dışına çıkarak anlatan ‘Mustafa’yı yazan, yöneten Can Dündar ve müziklerini yapan Goran Bregoviç anlattı.

Can Dündar’ın yazıp yönettiği ‘Mustafa’ eksik yansıtılan ‘Atatürk’ü anlatmayı amaçlıyor. Çok önemli belgelere, fotoğraflara, mektuplara, Atatürk’ün kendi sesinden çok önemli kimi konuşmalara yer verilen filmi Dündar’la beraber filmin müziklerini hazırlayan Goran Bregoviç anlattı.

Biz resmi tarihin bize bellettiği Atatürk’ün dışında bir Atatürk’e bakmaya çok da cesaret edemedik galiba, Mustafa buna cesaret eden bir film mi?
Can Dündar: En azından bunu deneyecek bir film. Ben yıllardır bunun eksikliğini en çok hissedenlerden biriyim. Atatürk’ü doğru öğrenmediğimiz kanısındayım. Bize yanlış demeyim ama eksik yansıttıkları kanısındayım. Bu eksikliği gidermeyi amaçlayan bir film. Bir de bir nebze daha ona dokunmaya çalışan bir film. Bir nebze daha onu bir rozet olmaktan çıkarmaya çalışan bir film, bir nebze daha onu bir heykel olmaktan uzaklaştırmaya çalışan bir film, onu içerden anlamaya çalışan bir film olsun istedik. Ve olabildiğimiz kadar ona yakın durmaya onu anlamaya çalıştık. İstedik ki biz susalım o anlatsın amacıyla biraz da daha çok kendi yazdıklarına kendi tuttuğu notlara yazılarına kendi mektuplarına dayalı bir içerden anlatma yöntemi denedik

Elbette bölye bir film müziklerinin Goran Bregoviç’e teslim edildiğini duyunca biz de biraz şaşırdık. Neden bir Türk besteci değil diye sorduk?
Goran Bregoviç: Ben kendimi bir besteci olarak hep biraz uzakta hissediyorum ama yine de İstanbul’a bağlı bir bölgeydi yüzyıllar boyunca. Böyle önemli bir proje içerisinde yer alıyor olmak benim için çok önemli. Çünkü her zaman filmler yapabilirsiniz ama böyle şeylere sık sık rastlayamazsınız. Besteci olarak yer alamazsınız. Ben de böyle bir şeyi yapmayı istiyorum tabi ki. Ben mesela düğünler ve cenazelerde çalınan müzikler yaptım ama şimdi burada kalıcı olacak birşey yaptım. Sanırım ben de arkamda bir şey bırakmak istedim. Böyle önemli bir ana tanıklık etmek istedim.

Can Dündar: Sonuçta Atatürk Rumelili, bir Balkan çocuğu ve Balkan kanını taşıyan bir müzisyenin ona çok daha yakın olacağını hissettim. Onun duygularını çok daha iyi dile getirebileceğini düşündüm. Onun dışında uluslararrası bir müzisyen yani Atatürk’ü dünyaya açmakta da yardımcı olacağını düşündüm böyle bir müzisyen seçiminin. Ve tabi biraz önce kendisinin de söylediği gibi genlerinde Osmanlı izlerini taşıyan bir müzisyen. Bugün birlikte ‘Dağ Başını Duman Almış’ marşını birlikte çalarken onu çok daha iyi hissettim. Yani bir mehter sesi geldi kulağımıza.

ATATÜRK’ÜN GİTTİĞİ YOLU BİR DAHA GİDELİM...
Yıllardır bu konuyu çalışan bir ekibimiz var o anlamda çok hazırlıklıydık çok iyi bir arşivimiz olduğunu düşünüyorum. O arşiv ve ekip aşağı yukarı ne yapacağını bilerek yola çıktı ama Atatürk’ün gittiği yolu biz bir daha gidelim diye biz yola çıktık. Aslında bu biraz da bir yol filmi. Çünkü Atatürk’ün hayatı bir yol. Ve Selanik’ten başladık Manastır’a gittik, Sofya’ya gittik, Ankara’ya gittik, Erzurum’a gittik. Onun gittiği bütün o yolu kat ettik ve bıraktığı izleri görüntülemeye çalıştık. O yolu kat ettikten sonra metin oluştu.

ATATÜRK’ÜN NOT DEFTERLERİ
Çok azımızın bildiğini zannettiğim Atatürk’ün not defterleri var. Cebinden hiç ayırmadığı yani günlük tutan bir insan. Ve o günlükler gün be gün kaydettiği şeyler, duygularını izlenimlerini aldığı dersleri not ettiği not defterleri. Zannediyorum ilk kez perdeye yansımış olacak. Onun dışında özel yazdığı mektuplar, işte aldığı notlar, okutulsun diye kaleme aldığı birtakım notlar. Bütün onlardan Atatürk’ün kendisin anlattığı bir filme ulaşmaya çalıştık.

İZLEDİĞİ SAHNE GORAN’A İLHAM VERİYOR
Sonuçta izlediği sahne Goran’a bir ilham veriyor ve oraya bir beste yapıyor. Hani sordunuz neden yabancı besteci diye. Onun Atatürk yorumunu görmek ve dinlemek çok daha ilginç geliyor insana bir anda bizim hiç alışkın olmadığımız bambaşka bir yorumla çıkabiliyor. Hani Atatürk’ün Türkiye’yi batılaştırma, Türk Müziğini çağdaşlaştırma çabalarına aslında biraz da gönderme de var bunun içnde.

ALIŞKIN OLMADIĞIMIZ BESTELER
İlk fragmanın müziğini yaptı bizim çok alışkın olmadığımız mesela akordeonla bestelenmiş birşey yaylılar ve akordeon, belki ilk anda bir Türk müzisyenin kulağına gelmeyecek birşey. İlk anda çok yadırgadık koyduk üstüne baktık oluyor mu diye. Sonra hakikaten cok begendik ve gelen tepkiler de herkes çok beğendi diye tahmin ediyorum. Sonrasında gene o şaşırmalar devam etti. Bazen hiç beklemmedik bir arya çıkabiliyor, bazen balkna havaları, bazen marşlar... Bizim çok tanıdık marşları başka bir şekle soktu.

HERKESİN BİR ATATÜRK’Ü VAR
Geçen yıllar içinde asker ocağında bir Atatürk anlatılıyor, okullarda bir Atatürk anlatılıyor ve bunlar müthiş bir şablona soktu Atatürkü ve değişmez bir hale soktu, katılaştırdı diye düşünüyorum. Bütün bu heykeller büstlerle de tamamlanınca... Ve herkesin bir Atatürk’ü var herkes başka anlatıyor. Ben de bir Atatürk anlattım. Bu da benim Atatürküm. O şablondan kurtarmaya çalıştık.

Yeni yetişen kuşağın artık her bayramda gösterilen filmlerden sıkılmış gına gelmiş aynı şeyleri izlemekten bıkmış bir kuşağın onu yeniden izlemesi için bu filmin önem taşıyacağını düşünüyorum.

BİRAZ DA HERKES GİBİ BİR İNSAN
Filmin ismi neden Atatürk değil de Mustafa diye sorarsanız; bunun için yani en derinine, aslında hiçbir takı almamış haline en saf haline ulaşmaya çalıştık. Ona sadece annesinin hitap ettiği isimle hitap ettik. Onu arzu ettik, onu yapmaya çalıştık. Bunu ne kadar yapabildiğimizi seyirci görecek ama hakikaten onu espri yapan, içkisini içen zeybek oynayan, zaman zaman hüzünlenen, zaman zaman çok öfkelenen biraz da herkes gibi bir insan ama onları da aşan liderlik özelliklerini de ortaya koyarak gerçek anlamda Mustafa’ya ulaşmaya çalıştık.

ÇOK ÖNEMLİ BELGELER, FOTOĞRAFLAR, MEKTUPLAR...
Atatürk’ün kendi sesinden çok önemli kimi konuşmalarına tanıklık edeceğiz burda. Defterler önemli, bunlar Genelkurmay’ın çok titiz bir çalışmasıyla derlenmiş defterler, onlara tanık olmak ufuk açıcı olacak. Kimi mektuplarını kullandık, o mektuplardan kişilik ozelliklerinin çok net göründüğünü farkededecksiniz. Artı, onun okunsun diye yazdığı birtakım eserler var. Onları da pek ortalıkta görmüyoruz. Bu vesileyle onları da zannediyorum gün ışığına çıkarmış olacağız. Sadece belgeler de değil çok özel fotograflar ve filmler de görecek seyirci. Atatürk’ün zannediyorum en kapsamlı fotoğraf arşivine, Atatürk’ün kendi fotoğrafçılarının fotoğraf arsivlerine de ulaştık. Bir de küçük sürpriz var. Atatürk’ün şu ana kadar bildiğimiz en eski fotoğrafını seyirci ilk defa görecek.

Not: Bilgiler internetten alıntıdır.

#Chestnut' tarafından 27.09.2008 22:39:05 tarihinde düzenlendi.


#Chestnut' tarafından 28.09.2008 13:06:42 tarihinde düzenlendi.

Tarih: 27 Eylül 2008, 22:37 - İp: 78.***.**2.174
t.y.
t.y. (üye)
Samsun / Meraklı

hayatımızın her aşamasında manipülasyon var

 

Tarih: 31 Ekim 2008, 23:54 - İp: 88.***.**0.136
sultann
sultann (üye)
İstanbul / Amatör

Haklı olabilirsin t_yaman.
En iyisi seyredip öyle karar vermek.

Her emek para eder okyanus. İvedük filminini bile 4 milyonun üzerinde izleyici seyretmişti.
Haklısın Pazarbeyde bugün bir gariplik var.

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:06 - İp: 78.***.**7.56
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

Acil monitör almam lazımda ondan dolayı.

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:10 - İp: 88.***.**2.220
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

beton saksı diyecem ama senin kafanın hala sağlam olduğunu görünce senin kafa betondan daha sert gibi bir sonuç çıkıyor. onu da demek istemedim kusura bakma.

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:10 - İp: 85.***.**3.97
eraycanli
eraycanli (üye)
Ankara / Amatör

okyanus emeğin karşılığı meselesi hakkında ben de aynı fikirdeyim

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:13 - İp: 81.***.**7.8
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

betonu ve benim kafayı boşver. bu gece sipariş vercem.
20 wide viewsonuc 274 ytl mi
17 4/3 lg 286 mi.
eray sen ne dersin.

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:15 - İp: 88.***.**2.220
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

vievsonik derim.çünkü daha tuhaf bir ismi var.

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:19 - İp: 85.***.**3.97
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

Abi adamı öldürürsün sen.

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 00:33 - İp: 88.***.**2.220
makara
makara (üye)
İstanbul / Özel Gün Fotoğrafçısı

tarafsız bir yorum... benim ilgimi çekti


Fatih Tezcan / TIMETURK

”Bu belgelere ulaşmak için 15 senemi verdim…Uzun süre güven testlerinden geçtim…Böylelikle demir kapılar açıldı ve onlara ulaştım…Bu ülkede şöyle baştan sona bir Atatürk Filmi yapılamamıştı, bi’ yapalım dedim…” diyordu alkışlar eşliğinde Mustafa filminin yapımcısı Can Dündar…

Bu sözler, Kemalizm’in tabana yayılması adına ve biraz da sempatik Cumhuriyet Çocuğu Can’ın hatırına verilmesini umduğum bazı önemli ‘arşiv tavizleri’nin işaretiydi sanmıştım…

Gitmeye karar verdim filme gerçi ama, açıkçası, ceplerinden alınan paralarla havaya atılan fişeklere ağzı açık bakan kalabalıkların arasından Bağlarbaşı’ndaki sinemaya çıkarken “bu adam populizm yaptıysa boşa gidiyoruz” fikri de yok değildi hani kafamda...

Çünkü konuyla alakalı taradığım yüzlerce çalışmadan sonra biliyorum ki bu ülkede, hakikatlerden çalmamak kaydıyla, ne Mustafa filmi yapılabilirdi ne de Kemal…

Ve gördüm ki Atatürk’ün ölümünün ancak 70. yıldönümüne yetiştirilebilen ilk hayat hikayesi anlatımı çok kötüydü…

Lafı gevelemeden ifade edebilirim ki Can Dündar’ın ‘Mustafa’ filmi tam bir fiyasko!

Bunun nedenleri pek çok tabi ama başlıcaları,

Filmde olanların umulanların yarısı bile olamaması,

Filmden eksik edilenlerin toplamının, seyircide “hala her şeyi saklıyorlar” dedirtecek ölçüde çok olması,

Filmdeki bazı özel hayat bilgilerinin abartılarak ve resmen kötü bir biçimde verilmesi,

En neti de filmin fikri bir altyapıya oturmamış görülmesiydi…

Bilinçli yüz kişiye “Bu film neye hizmet etti?” diye sorduğunuzda alacağınız cevapların büyük çoğunluğu “rahatsız edici bir duygu sömürüsü, çokça kafa karışıklığı ve hatta ikilemler” olacaktır…

Yönetmen, Flashback ile “Dört Mevsim” tablosundan Selanik’e giderek hikayeyi anlatma fırsatı veriyor kendisine…

Zübeyde Hanım’ım Ahmed adındaki çocuğunun cesedinin gömülü olduğu sahilden bir fırtınada dalgalar sayesinde açığa çıkmasının ve çakallarca parçalanmasının anlatımı özenle seçilmiş …

”Kader dediler Mustafa’ya ama kabul etmedi!” …

Filmde yok gerçi ama Mustafa’nın ‘Atatürkleşirken geçirdiği ateistleşme dönemi’nde “Kaza, kader, talih, tesadüf deyimleri Arapçadır ve Türkleri ilgilendirmez” dediğini zaten biliyoruz…

Kargaları kovalaması, ileride düşmanları kovalayacağının işareti ve hatta Kaymak Hafız’ın dayağı, 80 senedir İslami eğitim sisteminin nefret ettiriciliğine inandırmak için birer subliminal mesaj olarak kullanıldı ve filmde de var…

Can Dündar’ın en güvendiği materyaller ilk defa açıklanan “Mustafa Kemal’in notları”ydı şüphesiz …

Her gün her saat ağladığını yazdığı ilk not veya parasızlığını tesbit ettiği ikincisi , ‘insanlaştırılmaya çalışılan Atatürk’ün gençliğinden seyirciye taşınıyordu…

Bu arada Atatürk’ün Willhelm bıyıklarından tutun da aşkını ifadesini aktarırken girilen gereksiz detaylara kadar hemen her ayrıntıda, Can’ın, Atatürk hakkında hemen hiç bir şey bilmeyen halka, Atatürk hakkında konuşma liyakati olan kişilerin başında Can Dündar’ın olduğu yargısını aşılama’ telaşı seziliyordu…

Bunu ne kadar hakkettiğini eleştiriler karşısındaki duruşundan biraz anlayabileceğiz…

Normalde bir filmde olanlar eleştirilir olmayanlar fazla değil evet ama konu milyonlarca kişinin hayatını düzenleme iddiasında ve zorlamasında olan bir düzenin kurucusu olduğunda olmayanların neden olmadığı sorusu tabiî ki haklı olarak bizlerce soruluyor…

Filmde olanları, notların dökümlerini zaten medyada bulabileceksiniz ama filmde olmayanların dökümünü saymaya kalksak bir değil yüz yazı yetmez…

Bir defa Mustafa Kemal’in neden ismini önceleri M.Kemal sonraları K.Atatürk olarak yazdığı, yani ‘Mustafa’ yı neden yazmadığı yok…Öyle ya…Orjinal adı Mustafa varken neden Mustafaizm falan değil de riyaziye hocasının işgüzarlığından gelen isme müsned Kemalizm, bu yok…

Selanik’teki ev var ama öncesi yok…

Daha Mustafa’nın gerçek doğum tarihi dahi yok…

“Evlendi” diyor ve geçiliyor mesela ama Latife Hanım ile olan nikahta esasen imam yok, dua yok ve bunlar filmde yok…

8 yaşındaki Abdurrahim’i evlatlık aldığı var ama ileride Atatürk’e olan benzerliğinden dolayı gazetecilerce sıkıştırılan Abdurrahim’in verdiği cevap yok…

“Annesi öldü” diyor film ama annesinin mezarına yapılan klasik İslami mezarı neden istemediği ve koca taşı dağdan alıp mevtanın üstüne neden koydurduğu yok…

Ankara’ya gelişinde seymenlerin karşılaması bile var ama Ankara’yı tercih nedeni yok…

Ankara’nın nasıl modern bir başkent olduğu vurgulanıyor ama bunun o zamanki zaten çok fakir olan devlet bütçesine olan darbesini gösteren rakamlar yok…

Mustafa’nın, o dönemde İstanbul’dan gelen ‘vatan hainidir, katli vaciptir’ fetvasının duygu ve düşünce dünyasındaki negatif etkileri sığır sürüsüne kadar anlatılıyor ama aynı dönemde başka neler yaptığı, kimlerle görüştüğü yok…

Mustafa’nın “İnsan tabiatın her şeyden büyük ve aslında her şey olduğunu anladığında…” demesi var ama “o zaman insanı kim Yarattı? Hazreti Muhammed kim?” gibi ortalama vatandaşın soracağı soruların cevabı yok…

Bunların cevabı o Mustafa’da uzun uzun vardı ama bu Mustafa’da yok...

Sayılamayacak kadar çok “önemli ve gerekli” şey, hem de teğet geçilmesine rağmen alınmamış.

Yani sıradan insanların bunları öğrenme fırsatı yine harcanmış…

Yok yok yok…

Bu filmi ilkokul İnkılap Tarihi derslerinde veya bazı askeri okullarda gösterilebilecek sığlıkta bir Powerpoint gösterisi olmaktan çıkaran bir şeyler olmalıydı…

Ama yok…

Belki, ‘Kemalizm’in tanrılaştırılmış ve çağdışılaştırılmış Kemal’inin yanına veya yerine “biraz daha insan” Mustafa’nın ikame denemesi’ olarak betimlenebilir ve bu yapımcının da istediği bir şeydir…

Ama işte tam burada özel hayat aktarılmak istenirken hem aşırıya kaçılmış hem de tarih araştırmacılarının “sadece bu kadarını mı anlatacaktınız?” taaccübüne ve tebessümüne muhattab olunma riski göze alınmış olmuyor mu?…

Öyle ki sonlara doğru ‘kötü bir Fransız Kara Film’ andırması bile söz konusu Mustafa’nın…

Burada “amatör sinema eleştirmenliğine” mola verip ifade etmek zorundayım ki,

Dini reddettiğinden dolayı dinin “tedrici/aşamalı devrim metodunu” zaten kaale almayan resmi ideoloji, pozitivist bir atakla dinin yerine yerleştirdiği bilimin dahi ‘sosyal platformlarda köklü değişiklerin uzun zamanlar alacağını/alması gerektiğini’ ifade eden verilerini göz ardı etmiş ve itiraf ettiği şahsi ihtirasların etkisiyle kıyım metodu belirlemiştir ve üstüne üstlük bu sözünü ettiğim itiraf da filmde var!

Ha siz, bu muhteris devrimlerin neden olduğu toplumsal travmanın etkileri geçmek üzereyken yine bu sistemin dayatmalarının ülkenin önünü kestiğini görecek ve kalkıp “Tamam, rahat olun, bakın Kemal gitti, Mustafa geldi, hem o da sizin gibi rakısında, gece hayatında, hadi seyredin ve sevin” diyeceksiniz öyle mi…

İşte filmi fikirsel altyapısında havada bırakan bu durumdur.

Üstelik bu yapılmaya çalışılırken iç tutarlılık da yok.

Hani en popüler yalanı, ‘Atatürk de Müslümandı’yı kullanırsınız ve bunun üstüne bir film yaparsınız da anlarız…

Nasılsa bunun için elleri dua pozisyonunda onlarca karesi, Balıkesir Zağanospaşa hutbesi gibi birçok “erken dönem Kemalizm” materyali de mevcut…

O da yok…

Lisede ilk sınıfta kızlar ve içki yüzünden notların kırık gelmesi…

Her gün 3 paket sigara ve bir büyük rakı …

İnce saz ve sabahlara kadar ya içki sofrası ya bilardo…

Bunlar ve nicesine “tabiatın her şeyden büyük ve aslında her şey olduğu” fikrini, emperyalist basında oryantalizm kokan övgü dolu ifadelerle süslü “İslami düzeni nasıl kısa zamanda kaldırdığına” dair yazıların özenle alınmasını ve bu uğurdaki diktatörlüğünün dahi altının çizilmesini eklediğimizde, istemeden olsa düşünmeye başlıyoruz…

Acaba birileri, özellikle genç nesillere, filmin sonlarındaki bir ifadeyle “Eğer Atatürk’ü sevecek ve örnek alacaksanız ‘tanrının krallığını gökyüzüne kendi hakimiyetini yeryüzüne hakim kılan’ Mustafa Kemal Atatürk’ü yakından tanıyın ve öğreninki, ateist kimliği, seküler hayatı, devrimci metodu ve devrimleri korumada diktatör olarak anılmaktan dahi korkmayan tavrıyla örnek alın” mesajı mı vermek istiyor…

Biliyoruz ki bu ülkede bunu da açıkça ifade eden birileri var…

Darbeci diktatöryal zihniyet, Ergenekon ve Perinçek sadece birkaç örnek…

Eğer Can Dündar da böyle bir şeye niyetli ise, belki bu kendi içinde tutarlı bir görüştür, zira devrimler o dönemdeki global sekülerist-ateist-pozitivist fikir ve güç yapısından ilham ve destek almıştır ve laisizm bunun sadece işletme sistemidir, doğru ama…

Ama bu hareket tarzı, inançlarına ve toplumsal kodlarına indirilen demir pozitivist yumrukların yaşattığı travmanın sonrasında stres bozukluğu yaşayan Türkiye ve izahtan vareste mevcut konjukturu paylaştığımız dünya ölçeğinde marjinal kalmaya mahkumdur.

Yada diğer bir ifadeyle hasta yatağında daha önce kendisine suikast planladığı histerisine kapıldığı insandan başka çağıracağı kimse kalmayacak kadar yalnız kalan Mustafa kadar yalnız kalmaya…

Anlaşılan o ki Can Dündar henüz bunu anlayabilmiş, yol haritasını çizebilmiş değil…

Uhreviyat hatırlatan ve sanki halka daha bir yakınmış gibi duran Mustafa isminin, tükenme noktasına gelen Kemalizm için yedek ve yeni imaj çalışması olarak kullanılması söz konusu ise bu, John Dewey’den alınan pragmatizm derslerine sadıktır ama bu halk her ne isim olursa olsun herhangi bir dayatma sürecine o veya bu şekilde sokulmaktan artık çok uzaktır!

 

Tarih: 1 Kasım 2008, 19:41 - İp: 85.***.**0.202
oldman
oldman (üye)
Yurtdışı / Amatör

Oncelikle Mustafa bır Ataturk filmi degil.. Bir Can Dundar filmi.. Bu fılmı saf saf seyredıp zıhınlerımızde bırsey olusturmasına ızın vermeden once Can Dundar denen sahsı ıyı analız etmelıyız.. hayatını, yazılarını, yorumlarını, rahatsızlıklarını, taraflılıgını, ılgı alanını, neye hızmet ettıgını, 15 yıl gercekten hangı amac ıcın calıstıgını ıyıce algılamalıyız..
Turkıyede demokrası adına onune gelen Vatanın kurucusu ve mıllı degerı ıcın boyle bır fılm yapabılıyorsa ve toplum da bu fılm yapımcısını onemlı bır adam olarak yıyebılıyorsa, hersey bu kadar kuralsız basıbos akabılıyorsa bu toplum artık hastalıklıdır... Toplumumuza en rezıl sey pasta olarak sunuluyor, zehırlendıgını anlayıp hastane kapısına kostugunda tedavı edecek doktor bulamayacak bu toplum..

 

Tarih: 2 Kasım 2008, 08:49 - İp: 78.***.**4.107