ESHÂB-I KEHF'İN HAYAT HİKÂYELERİ...
Eshâb-ı Kehf in hayat hikayeleri çeşitli kaynaklarda az da olsa değişik sekilerde anlatılmaktadır. Ancak bu farklılık, esasta değil teferruattadır. Mesela bir kaynakta gençlerin devrin kralının akrabası oldukları belirtilmekte iken bir diğerinde kralın danışmanları olduğu görüşüne yer verilmektedir; yine bir başka hikayede bu gençlerin şehrin ileri gelenlerinden olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle biz, mümkün olduğu kadar çok sayıda tarihçi ve müfessir tarafından nakledildiği şekliyle Eshâb-ı Kehf in hayat hikayelerini aktarmaya çalışacağız. Yeri geldikçe de metin içinde veya dipnotlarda farklılıklara işaret edeceğiz.
Hz. İsa (a) dan sonra hristiyanlar arasında hatalar çoğalmıştı. Özellikle Krallar putlara tapar ve onlara kurban keser hale gelmişlerdi. Tabii olarak bu kötü yöneticiler halkı da ifsâd edip kendileri gibi yaşamalarını istiyorlardı. İşte bu Krallardan Dakyanus isimli birisi, ülkesini bir bir dolaşıyor, halkı putlara tapmaya ve onlara kurban kesmeye zorluyordu. Halkın kimisi can korkusu ile putlara tapıyor, kimisi de izzetle ölümü zilletle hayata tercih ediyordu. Öldürülenlerin cesetleri ibret olsun diye kale kapılarına ve kale duvarlarına atılıyordu.
İşte bu durumu gören Rum eşrafından bir kaç genç veya kralın danışmanlarından temiz kalbli bir kaç kişi, şiddetli bir korku ve hüzün içinde kalkıp Allah'a ibadet ediyor ve şöyle dua ediyorlardı: "Ey Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize şu durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla". (1) Sıra bu temiz kalbli dindar insanlara gelmişti. Dakyanus'un adamları bu gençleri (hemen hemen bütün kaynaklarda genç tabiri kullanılmaktadır) Kralın huzuruna topladılar. Kral bunlara hitaben: "Sizi, bu putlara kurban kesmekten ve onlara tapmaktan alıkoyan nedir? Bu şehir halkını kendinize neden örnek almıyor musunuz? Ya bu insanlar gibi ilahlarımıza kurban kesip onlara taparsınız ya da ölümü tercih edersiniz" dedi. Bu gençlerden biri Kralın önünde ayağa kalkarak: "Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başkasına ilah demeyiz. Yoksa hakikatten uzaklaşmış oluruz. Şu bizim kavmimiz Allah'tan başka tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler ya. Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim var mı?" (2) dedi.
Bu sözlerden sonra Kral gençlere biraz daha düşünmelerini salık verip şehirden ayrıldı. Sonra birisi "madem ki siz onlardan ve onların ilahlarından uzaklaştınız, o halde bir mağaraya sığının ki, Rabbimiz size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın" (3) , dedi. Gençler, herbiri babalarının evlerine dağılarak kendilerine bir miktar azık aldılar. Aldıkları bu azıkların bir kısmını tasadduk edib kalanını da yanlarına aldılar. Daha sonra şehrin yakınlarındaki Bencilus dağındaki bir mağaraya gitmeye karar verdiler. Mağaraya giderken yolda bir çobana (veya bir çiftçiye) rastladılar. O'na düşüncelerini anlattılar. Bunun üzerine aynı düşüncede olan veya gençlerin bu tebliği ile inanan çoban da onlara katıldı. Çoban gençlere katılınca onun sadık köpeği de onları takib etmeye başladı. Gençler, kendilerini takib eden çobanın köpeğini ne kadar kovdularsa da ayıramadılar. Hatta bir rivayette köpek konuşarak "benden size zarar gelmez, Allah'ın sevdiklerini ben de severim" demiştir.
Gençler mağaraya yerleştikten sonra sadece namaz, oruç, teşbih ve tahmid ile meşgul oluyorlardı. Nafakalarını ise Yemliha (4) isimli genç temin ediyordu. Tebdil-i kıyafet ederek şehre gidiyor, yiyeceklerini alıyor ve şehirde kendileri için ne söylendiği hakkında kulis yapıp yine mağaraya dönüyordu.
Bir gün Yemliha şehre indiğinde Dakyanus'un oraya geri geldiğini ve halka putlar için kurban kesmelerini emrettiğini duydu ve ağlayarak az bir yiyecekle mağaraya dönerek arkadaşlarına durumu haber verdi. Bunun üzerine gençler, Allah'a tazarru ve niyazda bulundular. Yemliha arkadaşlarına hitaben: "Ey Kardeşler! başlarınızı kaldırınız. Rabbinize itaat ve tevekkül ediniz..." dedi. Arkadaşları da Yemliha'nın dediği gibi başlarını kaldırıp: "Rabbimiz! bize tarafından rahmet ver ve bize şu durumdan bir kurtuluş yolu hazırla" (5) diye dua etmeye başladılar. Daha sonra güneş batmak üzere idi ki, Allah onlara bir uyku verdi ve uyudular. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış bir vaziyette uyumuştu. Güneş doğduğu zaman mağaranın sağına meyleder, batarken de yine bunlara dokunmadan batardı. Ayrıca uzun süre bir taraflarına yatmalarından dolayı o tarafları ağrımasın diye zaman zaman diğer taraflarına dönüyorlardı. (6)
Bu arada şehre tekrar gelen Dakyanus, bu gençleri bulamayınca babalarına haber gönderdi. Babaları da gernçlerin evden biraz erzak alarak ayrıldıklarını fakat yerlerini bilmediklerini söylediler. Daha sonra gençlerin Encilus (veya Bencilüs) (7) dağındaki bir mağarada bulunduklarını haber alan Dakyanus, adamlarını da yanına alarak mağaranın önüne kadar vardı. Orada Allah'ın kendisine ve adamlarına bir korku vermesinden dolayı veya onları buraya hapsedip açlıktan ölmelerini sağlamak için içeri girmek yerine mağaranın ağzını büyük taşlar ile ördürdü.
Dakyanus'un yakınlarından veya şehrin ileri gelenelerinden Binderos (Pendros) ve Dutas (Runas) isimli iki imanlı kişi, gelecek nesillerin anlamaları için bu gençlerin isimlerini, neseblerini ve başlarından geçen olayları iki kurşun levhay (Rakîm)'a yazarak bakır bir sandukçanın içine koyup mağaranın içine attılar.
Daha sonra Dakyanus öldü. Ondan sonra krallar geldi geçti. Nihayet bu şehrin yerlilerinden salih bir kişi kral oldu. Bu kralın'saltanatı 68 yıl devam etti. Bu salih kral, insanların öldükten sonra cesetleri ile birlikte dirileceklerine inanıyordu. Fakat raiyyetinden bazıları sadece ruhun dirileceğini iddia ediyorlardı. Bu durum halk arasında fitneye sebep oluyordu. Bu salih zat, "Ya Rab! sen bunların ihtilafını görüyorsun . Bunlara açıklıyıcı bir ayet ve delil gönder de bunlar da hakkı görsünler." diye dua ediyordu. Cenab-ı Hak, hem bu salih kulunun duasını kabul etmiş, hem de kıyamet gününün geleceğine ve dirilişin nasıl olacağına bir alamet olsun diye mezkûr gençleri uyandırdı. Aradan tam 309 yıl geçmişti. (8) Bu arada şehir halkından Ulyas (9) isimli bir sürü sahibi veya bir çoban yağmurdan koyunlarını korumak için mağaranın ağzındaki taşları yıkmış veya yıktırmıştı.
Mağarada uyuyan gençlerin bütün bu olub bitenlerden haberleri yoktu. Normal uykudan uyanmış gibi kalkıp namaza durdular. Namazlarını tamamladıktan sonra ne kadar uyuduklarını birbirlerine sormaya başladılar. Bazıları bir gün, bazıları da bir günden daha az uyuduklarını söylüyordu. İçlerinden biri de ne kadar uyuduğumuzu ancak Allah bilir diyerek meseleyi Allah'a havala etti.
Sonra erzak işlerinden mes'ul Yemliha'yı bir miktar gümüş para ile hem yiyecek alması hem de şehirdeki durumu tecessüs etmesi için şehre gönderdiler. Ayrıca tedbirli davranmasını da tenbih ettiler. (10) Gizlice şehrin kapısına kadar gelen Yemliha, başım kaldırıp kapının üstüne baktığında ehl-i imana ait bir alamet (bir rivayete göre haç) gördü. Sonra şehrin diğer giriş kapısına gitti. Aynı alameti orada da gördü. Bu şaşkınlık içinde şehre giren Yemliha, hiç tanımadığı insanlarla karşılaşınca hayreti iyice artmıştı. Kendi kendine "Vallahi dün Hz. İsa (a) nın adını zikredeni öldürüyorlardı, ama bugün halk Hz. İsa (a) nın adını hiç korkmadan anabiliyor" diyordu.
Yemliha, bir dükkana girip alacaklarını aldıktan sonra elindeki gümüş parayı uzattı. Dükkan sahibi tarihî parayı görünce şaşırdı. Parayı komşularına da gösterdi ve Yemliha'nın bir hazine bulduğu zannına kapıldılar. Yemliha'dan hazineye kendilerini de ortak etmesini, aksi takdirde yetkililere şikayet edeceklerini bildirdiler. Yemliha da, kendisinin mağaraya sığınanlardan olduğunu anladıklarını zannederek Dakyanus'a bildireceklerinden korkuyordu. Yemliha, her hangi bir hazine bulmadığını ve bu şehirli olduğunu iddia ediyordu. Ancak ne o kimseyi tanıyor ne de kimse onu tanıyordu. Bunun üzerine Yemliha'yı şehrin salih kimseleri (veya kralı) olan Aryus ve Tantiyus'a götürdüler. (11) Yemliha, huzuruna çıkarıldığı şahsın zalim hükümdar olmadığını görünce, hemen onu sordu. Aryus, Dakyanus'un yüzyıllar önce yaşamış bir Kral olduğunu söyleyince, Yemliha, "Şimdi anladım halkın beni neden doğrulamadığını" der ve başlarından geçen hikayeyi şöyle anlatır: "Biz Tevhid dinine bağlı gençlerdik. Kral Dakyanus, bizi putlara ibadet etmeye ve onlara kurban kesmeye zorluyordu. Biz ise, bunu kabul etmeyerek Bencilus dağındaki bir mağaraya sığındık. Ben şimdi arkadaşlarıma yiyecek almak için geldim." Aryus, Yemliha'yı dinledikten sonra halka döner ve "Ey Kavmim! Bu, Allah tarafından gönderilen bir âyettir ve öldükten sonra dirileceğinize en büyük bir delildir." dedikten sonra halkla beraber mağaranın bulunduğu yere geldiler. Halkın kendilerine doğru geldiklerini gören gençler, korkularından hemen namaza durdular. Yemliha önce içeri girdi ve durumu arkadaşlarına bildirdi. Gençler, hemen daha önce yattıkları yerlere dönerek vefat ettiler.
Daha sonra içeri girmek isteyen Aryus, bakırdan bir sandukça bulur ve halkın huzurunda bunu açar. İçinden Eshâb-ı Kehf in başlarından geçen olayları, isimlerini ve neseblerini içeren iki kalay levha (Rakîm) çıkar. Bunun üzerine Aryus, mağaranın ağzını tekrar ördürür ve üzerine de bir mescit yaptırır. (12)
İşte Eshâb-ı Kehf hakkında anlatılan ve Kur'an'in özet bilgisine de uygun olan olay, bundan ibarettir. Aslında ihtilaf meselenin hikaye kısmında değildir. Bu gençlerin ne zaman yaşadıkları, mağarada kaç yıl uyudukları, kaç kişi oldukları ve hepsinden önemlisi de nerede yaşadıklarıdır. Şimdi de bu sorulara cevap arayalım.
kaynak : http://www.eshabikehf.org
Gönderen: Kadir İrkin |